< <


< <
<

<< < < < < <
Hayatım boyunca hiçbir zaman 'ince' bir insan olmadım. Hep iri yarıydım.
Ama 'şişmanlık' benim için son 10-12 yılın fenomeni. 1987 yılında askerden döndüğümde 72 kiloydum. Kendimi bildim bileli kilom 78-80 arasında gider gelirdi. Askerde onca sporun ve hareketin ardından kendimi çok iyi hissettiğim o kiloya kadar gerilemiştim. Ama nereden bilebilirdim, bir daha aynı kiloya hiç inemeyeceğimi...
Asker dönüşü hızla kilo aldım, 80'in üzerine çıktım ama 1989'da yeniden hızla zayıfladım ve 75 kiloya kadar indim. Yine kendimi çok iyi hissediyordum. Bu halde 2 yıldan uzun süre kaldım, düzenli spor yaparak kilomu koruyordum; yoksa yediğime içtiğime dikkat ettiğim falan yoktu. Ve hata da buradaydı işte.
Her şey 1992'de Sabah gazetesinin o zamanki binası olan Medya Plaza'da dergi grubunda işe girince değişmeye başladı. Binada bir pastane vardı. Evet pastane. Her sabah gazetelerimi alıp pastaneye iniyor, iki dilim su böreği eşliğinde onları okuyordum. Bu arada sporu da bırakmıştım.
Geçenlerde elime Aktüel dergisinin eski bir sayısı geçti. Bir sebeple fotoğrafımı basmışlar, fotoğrafı Sabah arşivinden almışlar. Benim orada çalıştığım ama henüz kilo almaya başlamadığım dönemlerde çekilmiş olmalı. Şimdi arada bir o resme bakıp iç geçiriyorum. 10 yıl ve 20 kilo öncesi...
1996'da Milliyet binasına gelip Radikal için çalışmaya başladığımda işler bugünkü gibi zıvanadan çıkmamıştı henüz. Hâlâ 84-85 kiloydum ve kendimi sıksam her şey geri döndürülebilir gibi gözüküyordu. Ama nerde, bu binada da yemekleri Konyalı veriyor ve yememeye imkân yok. Önce 90'lı kilolara geldim. Üstüne bir de 2001 krizi eklenince kendimi 100 kilonun üzerinde buluverdim. Hâlâ spor yapmıyordum ve bu arada yaş ilerliyor, yani metabolizma yavaşlıyordu.
Bizim binada neredeyse kesintisiz biçimde rejimde olan ama nedense hiç kilo da veremeyen bazı insanlar var. Bunlardan biri bizim internet editörü Serdar Kuzuloğlu; onu geçen hafta anlattım. Bir diğeri Posta gazetesinin genel yayın yönetmeni Rifat Ababay. Rifat, herhalde Türkiye'nin tüm diyetisyenlerini tanıyor. Hepsiyle bir ölçüde ilişkisi oldu, hepsine para ödedi ama zayıflayabilmiş değil.
Serdar'ın, Rifat'ın ve benim bir ortak özelliğimiz var. Her üçümüz de bir oturuşta bir danayı yiyebilecek iştaha sahibiz. Geçen hafta kabaca da olsa acıkma mekanizmasını anlatmaya çalışmıştım. İştah dediğimiz şey işte bu. Ama bizim sadece karnımızacıkmıyor; doymayı da bilmiyoruz.
İşte bugün bu 'doyma' meselesini anlatmaya çalışacağım.
Normal insanların, uzun süre besinsiz kaldıklarında kan şekerleri düşer. Kan şekeri düşünce beyin bir hormon salgılar ve onlar acıkırlar.
Yemek yediğimizde kan şekerimiz yeniden yükselir. Yükselen şekeri dengelemek ve vücuda giren besinleri enerjiye çevirmek için pankreasımız insülin salgılar. İnsülin salgısına beynin gönderdiği bir başka hormon sebep olur ve bu hormon aynı zamanda 'doyma hissi'ni de verir.
Bu kabaca anlattığım mekanizma 'normal' insanlar için geçerli. Serdar, Rifat ve benim için değil. Bizim gibi obezite sınırında ya da zaten obez olan insanlarda bu doyma hissi veren hormon ya hiç salgılanmıyor ya da çok geç salgılanıyor.
Buna bazı genetik bozukluklar sebep olduğu gibi bendeki gibi uzun yıllar boyunca vücuda kötü davranma da yol açabiliyor. İşte bunun bedeli de önce fazla kilolar, ardından da çok tehlikeli bir hastalık olan Tip 2 denen şeker hastalığı olabiliyor.
Esasında artık pek çok doktora göre şişman olmanın, fazla kiloya sahip olmanın kendisi bir hastalık.
Peki bu hastalıktan nasıl kurtulacağız?
Hastalığı yaratan sebepleri ortadan kaldırarak tabii ki. Yani, beslenme düzenimizi düzelteceğiz, yanlış ve kötü alışkanlıklardan kurtulacağız.
Radikal - İsmet Berkan

Etiketler:

<<
|

<0 Yorum

< < <

<

Yorum Gönder

Konu Hakkında Düşünceleriniz Neler?

Atom]/p> < <

<

Arayın

Coğrafya

Önceki Yazılar

<
<
<Çocuk oto koltuğu önemli mi?
<
<

<
<Özel hastaneler- Ankara
<
Siteye yeni yazı eklendiğinde size haber vermemizi ister misiniz?

E-posta adresiniz:

Arşiv





<

İzleyiciler

güncel blog